<< Geri Dön
25 Ekim 2019 Cuma
Göynüklü’de Mahya Geleneği Yeniden Yaşatıldı

Batı  Trakya’da  ecdadımızdan  süre  gelen   geleneklerimizin  büyük  bir  kısmı  bugün  hala      yaşatılmaya  devam  ediyor.   

Bu  geleneklerimizden  bir  tanesi de özellikle İskeçe’nin  bazı  köylerinde  yaşatılan  mahya  geleneğidir.  Uzun  yıllardan        bu  yana  Göynüklü  köyünde  her  yıl  geleneksel  olarak düzenlenen  mahya,  her  yılın  Ekim ayı  başında  Pazar gününe  denk  gelen  günde  yapılmaktadır.   Mahya,  bu  yıl da  13  Ekim  Pazar  günü  büyük  bir  katılımla  gerçekleşti.

Göynüklü  köyünde  her  yıl  geleneksel        olarak  düzenlenen  mahya,  Vaaz  ve  İrşad Heyetiüyelerinin  köyün  camiinde  okudukları  Mevlid-i  Şerifle  başlıyor. Mevlidin  bitiminde  öğle  namazının  kılınmasının  ardından  törene                katılanlara  köylülerin  pişirdiği  etli  pilav  ve             ayran  ikram  ediliyor.

Anlatılan  bir  efsaneye  göre;  mahyanın      yapıldığı  yerde  bulunan  bir  türbede  bir  ermişin yattığına  inanılıyor. Bu  ermişin de bölge  halkını her  türlü  kötülüklerden  koruduğuna  inanan        köylüler,   düzenli   bir   şekilde   her   yıl   diğer       köylerden de  misafirler  davet  ederek  mahyayı  yapmaya   özen   gösteriyorlar.  Her   yıl  buraya     gelen  konuklar,  türbeyi  de  ziyaret  ederek           dualar  okuyor.  

Uzun  yıllardan    beri  yapılan  bu  mahya,    2000  yılına  kadar  türbeyi  koruyan  aile                  tarafından  yapılıyormuş. Eski  yıllarda da  yine  bu  ailenin   üstlendiği  mahya  çeşitli  dileklerinin  olması  için  kurban  veya  erzak  adayan  kişiler  bu aileye  adaklarını  getirir,  bu  aile de  mahyayı  gerçekleştirirmiş. Ancak  2000  yılında  köyde   ardarda  olan  kazalar  sonucu  gençlerin                  yaşamlarını  kaybetmesi,  bölge  halkını  tekrar       büyük  bir  organizasyonla  köy  olarak  bu  mahya  törenini     yapmaya  itmiş.

Mahya,  18  yıldan  beri de  bütün  Batı  Trakya   halkı  davet  edilerek  gerçekleştiriliyor.

Köy  halkı,  ermiş  kişinin  mezarının  olduğu yeri  yıllarca  bakıp  korumuş. Geçtiğimiz  yıllarda da  oldukça  bakımsız  ve  yıkılmaya  yüz  tutmuş  bu  türbeyi  köylüler  biraraya   gelerek  onarmış  ve  tamir  etmiş. Köy halkı içinde  bir  seccade,  bir  çift  terlik  ve  su  ibriği     bulunan  bu  türbeye,  ermiş  kişinin  belli                aralıklarla  geldiğine,  abdest  alarak  ibadet             ettiğine inanıyor.

Türbenin  yakınında  oturan  ve  onun           bakımını  yapan  aile ve  köylüler de zaman  zaman  gökten  bir  ışık  huzmesinin  türbenin  olduğu        yere  indiğini  söylüyorlar. Türbenin  bakımını  yapan    kişi de  orada  bulunan  su  ibriklerini  doldurduğunu  ve  bu  su  ibriklerinin  zaman          zaman  boşaldığını  dile  getiriyor. Su  ibriklerinin  boşalmasıyla  ermiş  kişinin  oraya  gelip  abdest  alarak  ibadet  ettiğine  inanıyor        bölge  halkı.           

Anlatılan  efsaneye  göre;       uzun  yıllar  önce,  bu  türbenin        olduğu  yerde  Yusufçuklar  diye  bir aile  yaşamaktaymış. Bu  aileden  biri de,  zaman  zaman  ortadan  kaybolup   nereye  gittiğini kimseye  söylemezmiş. Sözü  edilen  kişi,  bir gün  köye  harmanda  kullanılan       “yaba”sının  bir   parçası  kanlı  ve    kopuk  gelmiş. Bunu  gören  köylüler  nedenini        sormuşlarsa da, sorularına  herhangi  bir  cevap  alamamışlar. Ancak,  bir gün  köye  akşam  vakti  gelen  bir  yabancı,  sözü  edilen  kişinin  savaşta  arkadaşı olduğunu,  birlikte  savaştıklarını  iddia  etmiş. Köylüler,  köyde  asker  olmadığını,  hiç  kimsenin de  savaşa  gitmediğini  söylemişler. İki  arkadaş  karşılaştıklarında,  yine  ermiş  olduğu söylenen  kişi,  yabancıyı  tanımadığını  söylemiş. Yabancı,  yabanın  kırılan  parçasını  cebinden          çıkarıp  bu  senin  değil mi  diye  gösterince,  ermiş  kişi  kopuk  parçayı  alıp  ‘Allah  kabul           ederse  bu  bana  aittir’ demiş.

Olaydan  birkaç gün  sonra bu  kişinin  ölmesiyle  köylüler  onun  ermiş  olduğuna inanmışlar  ve  türbesini  bugün  mahyanın              yapıldığı  yere  inşa  etmişler.

Gazi  Evrenos  Bey,  14.  yüzyılda  Batı           Trakya’da  halk  arasında  40’lar  (Erenler)  diye      anılan   40   arkadaşı   ile  birlikte  fetihler                yaparken,  pek  çok  şehit de  vermiştir. Göynüklü

köyünde de  mezarı  bulunan  bu  ermişin   Erenler’den  olduğu  sanılmakta. Batı  Trakya’da  bilinen   bazı  şehitlerin  mezarları  Göynüklü  köyünde  olduğu  gibi,  bölge  halkı         

 tarafından  korunmakta  ve  ziyaret  edilmekte.

Batı  Trakya’da,  türbelerin  her  birinin  ayrı  bir      önemi  vardır.  Her  biri  bölge  halkı  tarafından     korunduğu  gibi  hikayesi de  nesilden  nesile  aktarılır. Bunlara  kötü  niyetle  yaklaşan  kişilerin olağanüstü  kötülüklerle  karşılaşacağına  inanan   halkımız,  uzun  yıllardan  beri  şehitlerimizin         mezarlarına  sahip  çıkmayı  başarmışlardır.

Çocukluğundan  itibaren  köyündeki  mahya  törenine  katılan,   şu anda  hayatta  olmayan  Ali  Boz  ile  2001  yılında  yaptığımız  söyleşide       kendisi  mahyanın  yapılmasına   vesile olan  efsaneyi  bize  şöyle  anlatmıştı:

“Bizim  babalarımızdan  duyduklarımıza        göre;  türbenin  olduğu  yerde  Yusufçuklar  diye     bir  aile  yaşarmış. Bu  aileden  biri  bir  gün  tınaz (Harman)  savururken,  arada  bir  yok  olurmuş. O  zamanlar  harman  ‘yaba’  ile  yapılırmış. ‘yuvunlar’  varmış. Bu  kişi  elinde  “yaba”sı  ile  o  yuvunların  arkasından  gider  kaybolurmuş. Arada  bir  köye  gelip  yardım  ederken,                   davranıverin,  çalışıverin,  kul  sıkılıyor’ dermiş. Bir  ara  geldiğinde  ailesi  yabasında  kan  görmüş. Ve  yabanın  bir  parmağının  yok  olduğunu   

 
görmüşler. Sormuşlarsa da  bir  cevap   alamamışlar. Bu  adam  savaşa  gidiyormuş.      300 – 400  sene  evvel. Orada  savaşırken yanında  bir  arkadaşı     varmış. Yabanın  bir  parmağı  kırılmış,  yanındaki   arkadaşı  bunu  alıp  belindeki   kuşağının   içine      koymuş. Hayli  zaman  geçmiş    aradan.  Bu  arkadaşı  sora  sora onun köyünü  bulmuş,  gelmiş  bizim   mescide.

Mescitte  bulunanlara  ben  bu         kişiyi  arıyorum      diye  sormuş.  Tam  da  namaz  vakti  imiş. O  adam da namaza  geliyormuş. Bak  karşıdan  geliyor  demişler. Hoş  geldin,  beş  geldinden  sonra,  yabancı  o  ermiş    dediğimiz  adama,  sen  filan          yerden  benim   arkadaşımsın. Gözümün  önünde  savaşırdın   demiş. Adam,  yanındakilere  izah  edemediği  için  ben  seni  tanımıyorum  demiş. Gelen  adam da  kuşağının  içinden   yabanın  kırılan  parmağını  çıkarmış,  bu  senin      değil mi  demiş. Bakmış,  benimdir  diyememiş,  Allah  kabul             ederse  benimdir  demiş. Bu  adam  evine  gittikten  üç - beş gün  sonra  vefat  etmiş. Ermiş  kişilerin  ermiş  oldukları  ortaya  çıktığında  öldükleri  söylenir. Bu  sözü  edilen  adam da olayın  ortaya  çıkmasının  ardından  3 – 5 gün  içinde  ölmüş. Kendi  mezarının da oraya  yapılmasını  istemiş  ölmeden  önce. O  günden  bu  yana o  mezarın  olduğu  yerde mahya   yapılıyor.

Biz de  Göynüklü  köylüleri  olarak   çocukluğumuzdan  beri  bu  türbeyi  koruduk,  her  yıl  mahya  yapmaya  özen  gösterdik. Bundan  böyle de  gençlerimizin  bu  geleneğimizi  devam  ettirmelerini  istiyorum.”   demişti  Göynüklü  köyünden  olan  Ali  Boz.

Rahmetli  Ali  Boz’un  dediği  gibi  bugün       gençler  mahya  geleneğine  gerçekten  sahip          çıkıyor ve  yaşatıyorlar. Göynüklü  gençleri  mahya  öncesi  ve  mahya  günü  hep  birlikte  hareket       edip  bu  geleneği  yaşatmak  için  canla  başa         çalışıyorlar.  

 

Göynüklü Mahya  Heyeti  Kasadarı Ramadan  Salioğlu  bizlere  gerçekleştirdikleri  mahya  ve  çalışmaları  hakkında  şunları  söyledi:

 

 

“Biz  köy  gençleri  olarak  yaklaşık  18  yıldır bu   mahyayı  büyük  bir  organizasyonla          gerçekleştiriyoruz.  Mahya  her yıl  Ekim  ayı  başında  yapılıyor. Biz  gençler  olarak  Eylül   ayı  ortalarında  köy  camiinde  toplanıp, aramızda          

 
görev  dağılımı  yapıyoruz.  Ben  Savaş  Ahmetoğlu ve  Akif  Eminoğlu  mahyanın  maddi  gelir giderleri  ile  ilgileniyoruz.  Diğer  arkadaşlar da   kazanların kiralanmasından  tutun da  davetiyelerin dağıtılmasına  kadar  her  türlü  görev  dağılımını    kendi  aramızda  yapıyoruz.       Burada köy gençleri olarak çok iyi  organize  olduğumuzu  söyleyebilirim.  Herkes  üzerine         düşeni  fazlası  ile  yapıyor. Biz  her  yıl  mahyanın  tarihi  açıklandıktan  sonra  mahyaya     civar  köylerden  canlı  hayvan, pirinç,  yağ,  tuz  gibi  kurban  ve  adaklar  gelmeye  başlar.  Biz         sadece  kendi  köyümüzden  mahya  için  yardım  parası  topluyoruz.  Onun  dışında  diğer    köylerden  veya  gönlünden  geçen  herkes  bize    bağış  yapıyor.  Kurbanlık  büyük  baş veya  küçük  baş  hayvan  verecekler  bize  bildirir  bizde  onlara  kurbanların  kesileceği  tarihi  bildiririz  o    gün  getirirler.  Kurbanlıklar  mahyadan  birkaç       gün önce  İskeçe  mezbahasında  kesiliyor. Mezbahadan  alındıktan  sonra  tüm  köy  halkının  yardımı  ile  etler  pilavlık  olacak  şekilde  doğranıp  pişiriliyor.   Mahya  günü de sabahtan  akşama  kadar  etli  pilav  pişiriliyor. Gelen  misafirlere  ayranla  birlikte  ikram ediliyor.  İkramı  köyün  gençleri  kadınlı  erkekli    hep birlikte  yapıyor. Mahyanın  bitiminde  yine  hepimiz  toplanıp  aldığımız  bağışları  ve       masrafları  tek  tek  yazarak  liste  halinde  camiye  asıyoruz.  Böylece hesabımızı  köy  halkı da görüyor.  Bu  yıl  bize 8 adet  büyük  baş  hayvan  bağışlandı, biz de  topladığımız  paralarla  köy  halkı  adına  bir  büyük  baş  aldık. 41 adet  de  küçük  baş hayvan  bağışlandı.  Pirinç, yağ,  tuz  bağışı oldu. Bu  yıl  ekonomik  kriz  nedeniyle  bağışlarda  azalma oldu.”     

 

Göynüklü  köyü     din  görevlisi Sabri  Emin  ile  mahya   üzerine  kısa  bir  söyleşi  gerçekleştirdik.

Sabri Emin  mahya  ile  ilgili  şöyle  konuştu:

“Ben  24  yıldır  Göynüklü köyünde   din  görevlisi  olarak   çalışıyorum.  Mahya               köyde  uzun yıllardır         yapılıyordu. Fakat  sadece  küçük  çapta  türbeyi  bakan  aile tarafından. 90’lı  yılların  sonunda köyde  yaşanan  elim        kazalar sonunda  gençler    bu  geleneğe  sahip  çıkmaya    başladılar  ve  yaklaşık  18  yıldır  mahya  her           geçen  yıl  daha  da  büyüyerek  yaşatılıyor.            Gençlerimiz  mahyayı  çok  iyi  sahiplenmiş                           durumdalar.  Çok  iyi  ve  çabuk  organize                olabiliyorlar.  Mahya  kelime  olarak,  Ramazan      ayında  iki  minare  arasına  asılan  ışıklarla              yazılmış  yazılardır.  Mahyanın kelime  anlamı da hayat  demektir.  Mahya  yapılan  yere  gerçekten  insanlar  gelir.  Bir  canlılık,  hayat  gelir.  Bu            gelenek  gerçekten  güzel  bir  gelenek.  Özellikle   biz  Batı  Trakya  Türkleri  örfümüzü,  adetimizi,     dinimizi  yaşattıkça  var  olabiliriz.  Bunları               yaşatarak,  anlatarak  kültürümüzü yeni gelen  nesillere  geçirebiliriz.  Ayrıca bu  tür  etkinliklerde   uzun  süredir  görüşmeyen    insanlar   görüşüyor. Hasret  gideriyor. Tabi teknoloji çağındayız  herkes  her an  birbirinin  ne  yaptığını  görüyor  ama  yine de çok  önemli  bu  tür  kaynaşmalar.  Burada  amaç           sadece  pilav  yiyip  ayran  içmek  değil.  Bir             geleneği  yaşatıp  bir  arada  birlik  ve  beraberlik    içinde  olabilmek.  Birde  mahyanın  şu  açıdan       önemli  olduğunu  düşünüyorum.  Daha  önceki      yıllarda  mahya  alanında  sadece kurban  kesilip  pilav  yapılıyor,  gelenlere  ikram    ediliyordu.  Naçizane  benim  önerimle  köy            halkı da  bunu  kabul  etti. Her  yıl  öğle  namazından  önce  civar  köylerin  din  görevlileri   ile  birlikte  köy  camiinde   mevlit  okuyoruz.           İsteyenler  mevlidi  camide  dinliyor,  isteyenler de  mahya  alanında  canlı  olarak  hoparlörlerden  dinliyor.  Mevlidin  ardından  hep  birlikte  öğle      namazı  kılınıyor.  Toplu  halde  dua  ediliyor. Dini  açıdan  cemaatle  dua  etmek  çok  önemlidir. Bunca  kalabalık arasında bir  kişinin  duasının  kabul  olması  bütün  cemaatin  duasının  kabul     olması demektir.    Bu  da  mahya  geleneğinin  bir önemini  daha  ortaya  çıkarıyor.  Sadece  dini        açıdan  sakıncası  türbelerde  yapılmaması              gereken  bazı  hususlar var. Türbelere  çaput   bağlanması,  mum  yakılması,  pilav  bırakılması     gibi  şeylerin  yapılması  dinimiz  açısından               sakıncalıdır.  Türbede  dua  edilir,  orada   bir şey  istenecekse Allah’tan  istenir. Yatan  zattan  değil.  

Onu da  aracı  kılmak  doğru  değildir.  Mahyalarda  halkımızın  dikkat  etmesi        gereken  husus  budur.  Onun dışında dini  açından da  kültürel  açıdan da  mahyalar  önemlidir,  yaşatılması  gereken  geleneklerdir.”
 

 

 

 

 

DİĞER HABERLER
Türkiye’nin Yeni Gümülcine Başkonsolosu Aykut Ünal 15 Aralık Perşembe Günü Göreve Başladı
Gümülcine’deki Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nun Tarih ve Yeri Otele Gelen Tehditler Üzerine Değiştirildi
Öğretmenler Günü Batı Trakya’da Kutlandı
Kadın Platformu’ndan “Sağlıklı Kadın Sağlıklı Aile”Konulu Panel
BTAYTD’nin İskeçe’de Yeni Şubesi Açıldı
Göynüklü’de Mahya Geleneği Yeniden Yaşatıldı
Türkiye’nin Gümülcine Başkonsolosu Murat Ömeroğlu, “Barış Pınarı” harekatıyla ilgili bir makale yayımladı.
T.C. Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız Batı Trakya’da Coşkuyla Karşılandı
ÖĞRETMENİN SESİ DERGİSİ’NDEN “ÇOCUK KÜLTÜR ŞENLİĞİ”
RESİM VE ŞİİR YARIŞMASI
“Engelsiz Dünya’nın Güçlü Tanıkları”
Azınlık Etkinliğine Altın Şafak Saldırısı
T.C. Atina Büyükelçisi Kerim Uras: “Gönlümüz Sizlerle Birlikte”
Azınlık Okullarında Türkçe Kullanımına Kısıtlama
BTK Platformu Batı Trakyalı Öğrenciye Ödül Verdi

ETKİNLİKLER
"Batı Trakya’da Geleneksel Türk Yemekleri Tanıtımı ve Yarışması"
Öğretmenin Sesi Dergisi “Yunanistan’da Yaşayan Osmanlı Türk Eserleri” konulu bir fotoğraf sergisi"
Öğretmenin Sesi Dergisi Kompozisyon Yarışmaları
Öğretmenin Sesi Dergisi “Dil – Edebiyat – Sanat Sohbetleri"
SOSYAL PAYLAŞIM

İSTATİSTİKLER
Aktif Ziyaretçiler: 104
Ziyaretçi Sayısı
Dün: 2657 Bugün: 1900
Toplam: 519494